Patmos, Hristiyanlar için en fazla dini önem taşıyan Yunan adası. On iki adaların en kutsalı olarak biliniyor. Ege’nin Kudüs’ü bir anlamda. Burayı ziyaret edenler yarı hacı olmuş kabul ediliyor .
Neden derseniz, İncil’in yazarlarından Aziz Yuhanna bu adaya sürgüne gönderilmiş. Bu sırada İsa’nın kendisine göründüğü rivayet ediliyor.
Aziz Yuhanna Manastırı, adanın en yüksek yerinde Chora denilen tarihi şehir merkezinde. Manastır, ziyaretlere açık. Ana avlu ve Aziz Yuhanna İkonu görülmeye değer. Yalnız şort, pareo gibi kıyafetlerle içeri girilemiyor. Ya kapalı giyinip gideceksiniz, ya da sesinizi çıkarmadan onların verdiği şalvarımsı siyah pantolonları üzerinize geçireceksiniz.
Manastırı dolaştıktan sonra Jimmy’s Balcony’de bir şeyler içip, dinlenebilirsiniz. Nefis bir manzarası var.
Patmos’un toplam nüfusu 3 bin civarında. Balıkçılık ve turizm dışında başka bir gelirleri yok. UNESCO’nun 2006’da Dünya Mirası Listesi’ne aldığı ada, son dönemde yabancı turistlerin yoğun ilgisiyle karşı karşıya. İki yıl önce Forbes Dergisi, Avrupa’da yaşanılacak cennetler arasında gösterdiğinden bu yana daha da revaçta.
Adaya en çok rağbet edenler ise İtalyanlar. Restoranlardaki konuşmalardan da rahatlıkla anlayabilirsiniz. Biz adayı bayramda ziyaret ettiğimiz için, İtalyanca’dan daha çok Ayşe’ler Ada’lar duyduk gerçi. Fakat sonradan birçok İtalyan’ın burada evi olduğunu öğrendik. Ve akşam yemeğe Benetos'a giderseniz çoğu masaların Türklere ayrılmış olduğunu.
Genel olarak sakin bir ada. Restoranları, havası ve ada etrafındaki nefis plajları güzel bir tatil ve kafa dinleme fırsatı sunuyor.
Patmos’tan aldığımız keyfi ikiye, hadi kıt notlu olmayalım dörde katlayan ise kaldığımız oteldi; Petra Hotel&Suites.
Grikos Koyu’nun tepesinde, 12 odalı, denize bakan bir havuza ve verandaya sahip, modern Yunan sanatçıların elinden çıkma tabloların ve heykellerin eşlik ettiği bir butik otel.
Adada Small Luxury Hotels of the World’e üye tek otel aynı zamanda. Otelin sahiplerine göre; Patmos’un en iyi saklanan sırlarından biri.
Adanın geleneksel mimarisini yansıtan Petra, bir evden otele dönüştürülmüş. Sahipleri karı-koca da orada yaşıyor zaten. Kaldığımız süre boyunca her gün istisnasız kahvaltıda, öğle ve akşam yemeğinde karşılaştık. Hep aynı masada oturdular. Her akşam misafirlerini ağırladılar. Biz de burayı gerçekten de hâlâ evleri gibi kullandıklarına böylece şahit olduk.
Odaya girdiğinizde şöyle karşılanıyorsunuz;
Bu minik eğlencelikleri yanınıza alıp şu tarafa doğru yol alıyorsunuz;
Otelin kalabalık misafirlerine sunduğu bir diğer alternatif ise Chora’daki Petra Villa. 4 yatak odalı, 4 banyolu Petra Villa, Patmos’ta daha “özel” bir tatil deneyimi yaşamak isteyenler için ideal.
1542’de inşa edilen villa, Chora’nın beyaza bürünmüş evleri arasında en eski ve etkileyici olanlarından.
Antikalarla dekore edilmiş villanın bahçesini görünce bana hak vereceksiniz;
Signomi yani çok üzgünüm orayı bırakıp döndüğümüze…