Djokovic ve Nadal teniste dünyanın bir ve iki numaraları. Tenisteki müthiş başarıları dışında bir ortak yanları daha var. Dün 5 saat 53 dakika süren nefes kesici maçtan sonra oluşan genel kanıya göre ikisi de insan değil!

Finalle ilgili yorumları birçok gazetede veya internet sitesinde okuyabilir, Novak’ın forehand’inin kerameti ve maçın istatistikleriyle ilgili bilgi sahibi olabilirsiniz. Biz bu iki biyonik adamın kort dışındaki hayatlarına bakalım. Öncelikle otomobillerinden başlayalım.

Kariyerinin 5. Grand Slam şampiyonluğunu kazanan 24 yaşındaki Djokovic, dün elde ettiği başarıyla 2 milyon 300 bin Avustralya dolarının sahibi oldu. 2011 yılını 10 turnuva kazanarak kapatan Djokovic’in geçen yılki kazancı 14 milyon dolar civarındaydı. 4 yaşındayken “İleride ne olmak istiyorsun?” sorusuna “Dünyanın en iyi tenisçisi” yanıtını veren Djokovic bu hayalini gerçekleştirmiş görünüyor.  

Djokovic, kazandığı her turnuva sonrasında sponsorları tarafından genellikle bir otomobille ödüllendiriliyor. Turnuva sırasında ise yine sponsor araçları kullanıyor. Kişisel tercihi  ise Audi, BMW ve Mercedes’ten yana. Mini Cooper’ı da çok seviyor.

2011’in sonunda Mercedes’in marka yüzü olan Djokovic, hayranı olduğu bir markayla anlaşma yapmaktan oldukça memnun gözüküyor.

Djokovic’in otomobillerini kullanmayı en çok sevdiği yer ise yaşadığı şehir Monte Carlo. Burayı çok huzurlu buluyor. Her şey elinin altında, kimse onu rahatsız etmiyor. Bu nedenle de istediği normal hayatı burada sürdürebiliyor. Monte Carlo sokaklarında Mercedes’iyle turlarken hayatını onun ağzından dinlemek isterseniz burdan buyrun:

Djokovic’in otomobiller dışında ilgi duyduğu diğer “oyuncaklardan” biri de yatlar. Sunseeker’ın Manhattan 60 modeliyle Akdeniz’de cruise yapmaktan hoşlanıyor. 2.5 milyon değerindeki yatta dört kabin, lounge, mutfak, banyo ve sürat motoru bulunuyor. Uzunluğu 19.60 metre. Tavanı pleksiglasla karışık deriyle kaplı. Manhattan 60’deki değişmeyen eşlikçileri kız arkadaşı Jelena ve köpeği Pierre.

Tenis dışındaki favori sporları golf ve kayak. Kayak yapmaktan en çok hoşlandığı yer ise Kopaonik Dağı- ki burası onun kaderinin de belirleyicisi. Djokovic tenis kariyerine burada başlamıştı. Düşerim, sakatlanırım korkusu yaşamadan büyük bir rahatlıkla tadını çıkararak kaydığını söylüyor.

Rafael Nadal ise ilk kez James Bond’un Casino Royale filminde gördüğümüz Aston Mardin DBS modelini kullanıyor. 6 litrelik V12 motor taşıyan araç 510HP güce sahip. Yarış otomobili DBR9’dan dönüştürülen DBS, 100 km/saniye hızlanmasını 4.3 saniyede alıyor.

Nadal’ın tenis oynamadığı zamanlarda İngiliz hız makinesiyle birlikte vakit geçirdiğinden emin olabilirsiniz. Direksiyonuna geçtiği bir diğer otomobil ise kırmızı bir Mercedes Benz SL550. 

Nadal da Djokovic gibi yaşadığı yerin sakinliğinde huzur buluyor. Halen doğup büyüdüğü şehir Mallorca’da yaşayan Nadal, maçlar dışında reklam çekimleri için Avrupa’yı turluyor. Senede milyon dolarlar kazanan 25 yaşındaki tenisçiye Mallorca’dan taşınmayı hiç düşünüp düşünmediği sorulduğunda sanki alnının ortasından raket fırlamış birini görmüş gibi garip bir bakış atıyor ve “Neden böyle bir şey yapayım ki?” diyor. “Ailem ve tüm arkadaşlarım burada. Mallorca dünyanın en güzel yeri. Hiçbir zaman buradan ayrılmayacağım.”

Babası Sebastian cam ve pencere üreten büyük bir şirketin sahibi. İki evleri var. Biri Manacor’un eteklerinde, diğeri de denize daha yakın bir yazlık ev. Burası Nadal’ın güneşin doğuşuyla birlikte uyanıp arkadaşlarıyla balığa çıktığı, ılık sularında yüzdüğü, botunda sakince oturup denizi izlediği yer.

Nadal, Dominik Cumhuriyeti’nde kendisine bir yazlık ev aldı (Nueva Romana Beach Residential). Villası Karayipler’in en özel noktalarından birinde konumlanıyor.  

Nadal’ın otomobilleri kadar takip edilen diğer bir zevki de saat. French Open’da geçen sene Richard Mille’nin RM 027 Tourbillon modeliyle korta çıktı Nadal. 525,000 dolar değerindeki, sadece 20 gram ağırlığındaki bu saat onun için özel üretildi. Bu tip sponsorluk hediyelerini sadece basın toplantılarında göstermelik takan diğer celebrity’lerin aksine Nadal bu saati maçlar sırasında da taktı. Rafa'ya da zaten bu yakışırdı!