Bodrum’dan Yunan Adaları’na doğru yola çıkan tatilcilerin ilk durağı Kos. Rotadaki diğer adaların popülerliğiyle kıyaslanınca bir tür sıçrama tahtası gibi. Ama hakkını yemeyelim akşamları çarşısı gerçekten çok hareketli. Merkezde sahil boyunca ve sokak aralarında yan yana bir sürü taverna var. Caddelerinde palmiye ve çam ağaçları nefes alıp veriyor. Bir zamanlar gölgesinde Hipokrat’ın öğrencilerine ders verdiği çınar ağacının 600 yaşına yaklaştığı konuşuluyor. Çeşme’de bisiklete binmeye çalışanlar buraya gelseler eminim yüzleri güler. Bisikletliler için özel yol yapılmış. Bizdeki gibi koca çubuklarla da kuşatılmamış.
Akşam yemeğini bir arkadaşımızın tavsiyesiyle Nick the Fisherman’da yedik. Burası Türkler tarafından çok iyi tanınıyor. Bodrum’dan öğle yemeği için gelen müdavimleri varmış. Henüz foodspotting’le kaynaşamadığım için yediğim hiçbir şeyin resmini çekmemişim. Fakat krema ve beyaz şarapla pişirdikleri karidesin ve ahtapotu mutlaka tatmanızı tavsiye ederim.
Bizim de kaldığımız Diamond, dışarıdan bakınca kuşkuya ama lobiye girince doğru yere düştüğünüze sevineceğiniz bir otel. Ana renk beyaz. Yardımcısı gold.
Uzaktan bakınca gereken ilgiyi göremeyebilir. Şu atlı lambalar "complimentary olsaydı keşke" dedirten türden.
Diamond'ın farklı farklı havuzları, güzel de bir SPA’sı var. Deniz konusunda tek dezavantaj plaja gitmek için caddede karşıdan karşıya geçmek zorunda olmanız.
Barı da her çeşit kokteyl için epey elverişli.
Barın aksine restoranın dekorasyonu son derece ağırbaşlı.
Sevgilisine nasıl evlenme teklifi edeceğine karar veremeyen gençler de unutulmamış. Otel yönetimi onların bu geceyi planlamasına da yardım hizmeti veriyormuş. Ne büyük incelik :)
Diamond, bir de Facebook’ta yeni bir yarışma düzenlemiş. Orada çekilmiş en güzel fotoğrafınızı yüklüyorsunuz, en çok like’ı alan da hediyeleri kapıyor. Ekime kadar geçerliymiş. Rekabetçi bir yapıya sahipseniz daha 2,5 ayınız var.
Hayır ben otelde çekildiğim şu tek kareyi post edip de kendimi rezil etmedim Yunan duvarlarında. Merak etmeyin.