Gittiğiniz birçok SPA’nın mimari projesi ona ait: Hakan Yürüoğlu. Henüz 30 yaşında olmasına rağmen çoğunluğu Türkiye’de 200’e yakın SPA projesinin altına imzasını attı. Yeni yapılan Tarabya Oteli’nin SPA’sı da onun projesi. Burası bittiğinde ilk kez Boğaz suyunu terapi için kullanan, İstanbul’un en büyük SPA’sı olacak. Daha da güzeli Boğaz manzaralı ilk SPA oluşu.

Ancak şimdi konumuz SPA değil. Yürüoğlu’nun merak uyandıran son işi; Katar Şeyhi’nin evi!

Evde kaba inşaattan sonra aklınıza gelebilecek bütün yüzeyleri, hareketli mobilyaları, malzeme seçimlerini o yapıyor.

Ev dediğime bakmayın. 33 oda, 35 banyolu 12 bin metrekare bir malikane aslında. Maliyetler de kardeş payı yapılarak dağıtılmış; 30 milyon dolar kaba inşaata, 30 milyon dolar ince işlere, 30 milyon dolar da hareketli mobilyalara.

Katar Şeyhi Hamid Bin Halife El Tani, burayı üç kızı ve onların kendi aileleriyle birlikte yaşayacakları, saraylarına ek olarak şehir dışında bir ranch house olarak düşünmüş.  



Herkes gibi ben de bu evde sınırları zorlayacak nelerin olduğunu çok merak ediyorum. Yakalamışım mimarını tatlı tatlı sormaz mıyım! Bir kere sohbet sırasında şeyhler dünyasında da gizli bir rekabet olduğunu öğrendim. Her biri mobilyalarının “özel” olmasını istiyormuş. Aldığı koltuğun başka bir şeyhin evindekiyle pişti olmasına tahammülleri yokmuş. Bu yüzden fuarlar gezilerek sınırlı sayıda üretilen özel serilerden seçim yapılıyormuş. Zaten Yürüoğlu’na göre de işin çizme kısmı değil ama ne yaparsam farklı olur diye araştırma kısmı en zoru. “Onların görmediği, duymadığı ve söylediğim zaman ‘Hadi ya’ dedirtecek şeyler bulmak çok zor” diyor.



Gelelim diğer exclusive detaylara;

-Yürüoğlu evde birçok yerde Türk motiflerine yer veriyor. Bolca çintemani kullanıyor mesela. Doha’nın ulusal çiçeğini çintemanin iç içe geçmiş yuvarlaklarına çok benzetmiş. Bu fikir de buradan gelişmiş.

-Banyolarda Türk çinileri kullanıyor.

-Evin içinde şadırvanlar, SPA merkezleri, masaj odaları, fitness merkezleri, yarı açık, kapalı havuzları, eğlence ve TV odaları var. Evde yaşayanların hiç dışarı çıkmadan, tüm zamanlarını burada geçirecekleri hesaplanarak tasarlanmış. Dört duvar arasında yazacaktım ama “dalga mı geçiyorsun sen?” diyerek parmaklarımı vazgeçirdim:) Hava sıcaklığının 55 dereceye ulaştığı düşünülünce çok mantıklı. 



-Mutfak dolaplarının kapakları vatoz balığı derisiyle kaplanıyor. (Öğrendiğime göre 300 vatoz balığından çıkıyormuş.) Görüntüsünden ziyade (nasıl oraya yerleştikleri de düşünülünce!) pek kimsede olmayan, kimsenin bilmediği bir doku olduğu için tercih edildiğini düşünüyorum. Gustology'nin notu: Kendisini şeyh gibi hissetmek isteyenler için Dorya’da da vatoz balığı derisi kaplı dreasuarlar var.

-Bütün aydınlatma armatürleri Murano’dan geliyor. Ama Barovier&Toso’dan sipariş verildiğini sanmayın. Hepsi özel üretim. Bu noktada Yürüoğlu’ndan enteresan bir bilgi daha öğreniyorum. Murano’daki aydınlatma armatürlerinin kalitesi üfleyen ustanın kol boyuyla ölçülürmüş. Avizenin ne kadar büyük olabileceği adamın kol boyuyla orantılıymış. Bu yüzden de en büyük kollu avizeyi yaptırmak için en uzun kollu ustayı bulmaya çalışıyor, camda da daha önce çalışılmamış renkleri arıyorlarmış. Zor iş.

-Terapi odalarının duvarları tay tüyü.

-Yatak odasındaki komodinlerin çekmece kulpları deve hörgücü kıkırdağından.

Tüm bu detaylar ekibin haliyle dünyayı dolaşmasını gerektiriyor. Sık sık İtalya’ya gidiyorlar. Gittikleri her ülkede şeyhin evine uyan bir şeyler bulabilmek için de radarları açık tutuyorlar. En son İngiltere’de dökme metal üzerine çalışan, yatak başını rüzgarda uçuşan defne yapraklarının olduğu bir panelden yaratabilen bir usta bulmuşlar.

Bir yanıyla çok heyecanlı bir iş. Diğer yandan da Allah hiçbir mimarı sınırsız bütçeyle sınamasın dedirtiyor:) 

Ortaya çıkacakları merakla bekliyoruz. 

Yürüoğlu'nun kendisini merak edenler de (burdan pek okunmasa da) en azından resimlerine  Mercedes Dergisi için yaptığımız röportajdan bakabilirler; 

* İsim

* E-posta

* Mesaj